16 Kasım 2009 Pazartesi

gece ve gündüz

Birazdan akşam olacak. Henüz batmadan bulutların ardına gizlenmiş bir kış güneşi eşliğinde, geceye hazırlanıyor yaşamlar. Ağaçlar yapraklarını indiriyor, sokaktaki hayvanlar geceyi geçirecek kuytu bir köşe ararlarken, hızlı adımlarla sağa sola giden insanlar ise eve taze ve sıcak ekmek götürebilme telaşındalar. Gökyüzü, dumana boğulmuş garip bir gri renkten, yavaş yavaş siyaha doğru geçiyor. Akşam daha sert esmeyi düşünen rüzgar, şimdilik bir köşede oturmuş bekliyor
...
Güneşin, insanlar üzerine anlatılmaz bir güven ve huzur veren etkisi vardır. Karanlık bastırdıkça, bu hisler yavaş yavaş kaybolur ve genellikle akşamları sevmez insanlar. Sanki güneşin batışı ile birlikte, tüm kötülüklerde sokaklara çıkıyormuş gibi, bir garip ürperti hisseder insan. Pencereden bakmak bile, gündüz gibi keyifli değildir. Keyifle seyrettiğiniz bir çok yer, ya siyahın herhangi bir tonu olmuş ve kaybolmuş yada sade bir ışık olup kendini aydınlatmaya koyulmuştur
...
Dalgası saçlarınıza vurmuş bir rüzgar eşliğinde çıkarsınız balkona. Kollarınızda ki tüyler biraz dikilmiş, vücudunuzu hafif bir ürperti sarmıştır. Uçsuz bucaksız karanlıklara bakmak boğar insanı çünkü utançları, köşede unutulmuş pişmanlıkları hatırlatır. Kalbinize, hafif bir meltem hüznü eser ve istemedende olsa gökyüzüne bakarsınız. Bir müddet yıldızlara şaşar, sonra içeri girersiniz
...
Dünya gibi, yüreğimizin de gecesi ve gündüzü vardır. Karanlık yanları hep gecelerde ortaya çıkar. Tarifi ve çoğu zaman sebebi olmayan bir hüzün eşlik eder yalnızlara. En duygusal şiirler, en güzel şarkılar hep gece yazılmıştır. Geceleri efkarlanır, geceleri sarhoş oluruz çünkü. Kimi zaman bir kaç devrilmiş kadeh ile kimi zaman ise kaybolmuş geleceğe dair hayaller eşliğinde...
Sessizliğe bürünmüş kentin bomboş sokakları gibi, gece de yalnızdır aslında, bitmeyen dertler karanlığında. Geceler, şairlerin hayatı ve yalnızların iç hesaplaşmasıdır. Kendilerini dinledikleri, biraz iç çekerek en güzel eserlerini verdikleri bir zaman dilimidir. Geceler, hoyrat kalmış bir yaban gülü gibidir. Hasretlerin önünde diz çökmüş insanların gözyaşıdır, her insanın kendi vicdanıyla hesaplaşması, her kalbin içten içe yalnız kalmasıdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder